Duran Adam
Dimdik ayaktayım.
Sırtım yere
gelmez bir daha.
Gözlerim birer
faltaşı.
Her şeyi görürüm
bu gözlerle;
Döktüğünüz her
damla kanı,
Belini
kırdığınız,
körelttiğiniz
onca insanı
ve aldığınız tüm
canları.
Kulaklarım tilki
kulağı.
Her şeyi duyarım bu
kulaklarla,
Yalvaranları,
Yakaranları,
Yaradan'a sizin
yüzünüzden okunan o duaları,
Her vuruşunuzla
bir kat daha
acılaşan feryadları,
Kemikleri kırılasıcaya
dövülen bir kızcağızın
"Sen şehit
olsan ben ağlardım ama"sını,
Son sözleri,
Çığlıkları!
Dimdik ayaktayım.
Kımıldamıyorum
bir yere.
Kımıldayamıyorum.
Ne kadar vursan
da,
saldırsan da,
Gitmeyi,
Yıkılmayı
REDDEDİYORUM!
Dimdik ayaktayım.
Duruyorum.
Burada olamayanlar
için
nöbet bekliyorum.
İstanbul Deyince
İstanbul, deyince
Binlerce yıllık bir
miras gelir akıllara;
Fatih’in beyaz
atını
sessiz, şaşkın
sokaklarda sürüşü,
Leyla ve
Mecnun’un tutuşan sözleri
Ve Kurtuluş’un
coşkulu parlakığı eser göklerde.
İstanbul, deyince
laleler canlanır
adeta.
Konstantin’in
kemanının mahzun ezgileri
Belli belirsiz
duyulur taş kaldırımlarda.
Geçmişten
hayaletler görülür;
bir anlığına, bir
saniyeliğine.
Varla yok
arasındadırlar.
İstanbul, deyince
içimi bir ürperti
esir alır;
Sanki geçmişin
topraklarını
ve geleceğin
yollarını
aynı anda yürürüm
kaybolmadan,
yahut
unutulmadan.
Rüzgar savurur
beni
Bir Asya’ya,
Bir Avrupa’ya.
İstanbul, deyince
Bilirim;
Yalnız değilim.
Gümüşlük’te Bir Günbatımı
Bayırdan aşağıya
iniyoruz.
Sağ yanım denize
akıyor.
...Akıyor denize
sağ yanım.
Gün batımının son
demleri;
Kararan maviye
karşın
Ressamın,
parmağıyla
birbirine ovduğu
pembe-turunce sis
çökmüş
silik adaların
üstüne.
Duruyorum yolun
ortasında.
Bizimkiler gitmiş
bile.
Dayanıyorum
denize,
Dayanıyorum
göğün
pembeliğine.
Karışmak
istiyorum
Manzaranın içine!
Ufukta bir deli
yelkenli;
Beyaz br noktacık
hani!
Uçup gitmek üzere
dalgalara
karışıp,
dalgalara
karışıp...
Ben de olsaydım
güvertesinde,
rüzgarın hırçın
ellerinde,
yalnızca bir
saniyeliğine.
Çeksem manzarayı
içime;
Çeksem çeksem içime!